-Ümit Yaşar OĞUZCAN-
Her Şeye Rağmen
bilmezdim böyle severken terk edeceğini
bilmezdim seninle yaşarken seninle öleceğimi
bilmezdim öyle gülerken böyle üzüleceğimi
bilmezdim vefasız, gizlice bir yari seveceğini
ben bu hayata bu yaşımda hiç kahretmezdim
ben hiç sözlerime seninle isyanı sürmezdim
ben gözlerimden bir damlasnı bile döktürmezdim
ben bu aşkı yaşatan kadere de, böyle de isyan etmezdim
sen giderken ardına küstü kalbim bakmadığın için
sen giderken gözlerime mil çekmişti yüreğim
sen giderken tenine küskündü ellerim
sen giderken yollar bile yıkılmıştı sevgilim
aklıma gelmezdi sensiz yaşanan tek bir an bile
aklıma girmezdi senden başka bir şey sensiz kaderime
aklıma düşmezdi ihanet hep güvendiğim için elbet
aklıma düşüyor şimdi gidiyorsun ey can sabret
bu gün yaşıyorsam senden saklı değil bakışlarım
bu gün ayaktaysam eğer senin yolunda da olmayacağım
bu gün üşüyorsam da, sensizliğe vurmuştur kışlarım
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor...
Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için...
Konuşmaktan korkuyor eleştirilmekten korktuğu için...
Yaşlanmaktan korkuyor gençliğin kıymetini bilmediği için...
Unutulmaktan korkuyor dünyaya iyi bir şey vermediği için...
Ve ölmekten korkuyor...Aslında yaşamayı bilmediği için...
“İlk kundağın ben,
Ben oldum,yavrum,
İlk oyuncağın
Ben oldum!
Acı nedir,tatlı nedir?bilmezdin:
Dilin,damağın ben oldum!
Elinin ermediği ,
Dilinin dönmediği
Çağlarda yavrum;
Kolun,kanadın ben oldum…
Dilin,dudağın ben oldum!”Abdurrahman Cami
Yalnızlar dayanırım da,
Bir başınılığa asla.
Yaşlanmak hoş değil
Duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla...
Saat kaçtıysa korkmam, geçinip gideriz biz mutlulukla,
Ama
Günün aydın akşamın iyi olsun diyen biri olmalı.
Bir telefon sesi çalmalı ara sıra da olsa kulağımda
Yoksa zor değil, zor değil,
Demli çayı bardakta karıştırıp, bir başına yudumlamak doyasıya ama " çaya kaç şeker alırsın?" diye soran bir ses olmalı ara sıra.
Can yücel
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte seksenbeşindindeyim ve biliyorum…
ÖLÜYORUM…
Jorge Luis Borges
Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki ayalimdir. Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.
Nazım HİKMET
Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim,ama hiçbir sözcük bulamadım.
Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü,yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü.
Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk 'ı soran sizler,
Aşk peçesiyle beni kuşattığından beri ben size aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum.
Sorularımı kim yanıtlayabilir? Sorularım kendi içimdeki için;kendi kendime cevaplamak istiyorum.
İçinizden kim içimdeki benliği bana ve ruhumu ruhuma açıklayabilir ?
Aşk adına söyleyin,yüreğimde yanan, gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir ?
Ruhumu kavrayan bu yumuşak ve kaba gizli eller nedir; yüreğimi kaplayan bu acı sevinç ve tatlı keder şarabı nedir ?
Baktığım bu görünmeyen,merak ettiğim açıklanamayan,hissettiğim hissedilemeyen şey nedir ?
Hıçkırıklarımda kahkahanın yankısından daha güzel,sevinçten daha mutluluk verici bir keder var.
Neden kendimi beni öldüren ve sonra şafak sökene kadar tekrar dirilten, hücremi ışığa boğan bu bilinmeyen güce veriyorum ?
Uyanıklık hayaletleri kurumuş gözkapaklarımın üstünde titreşiyor ve taştan yatağımın etrafında düş gölgeleri uçuşuyor.
Aşk diye seslendiğimiz şey nedir ? Söyleyin bana, bütün anlayışlara sızan ve çağlarda gizli olan o sır nedir ?
Başlangıçta olan ve herşeyle sonuçlanan bu anlayış nedir ?
Yaşam 'dan ve Ölüm 'den, Yaşam 'dan daha acayip , Ölüm 'den daha derin bir düş oluşturan bu uyanıklık nedir ?
Söyleyin bana dostlar, içinizde Yaşam 'ın parmakları ruhuna dokunduğunda Yaşam uykusundan uyanmayan biri var mı ?
Yüreğinin sevdiğinin çağrısıyla babasından ve annesinden vazgeçmeyecek kimse var mı?
İçinizden kim ruhunun seçtiği kişiyi bulmak için uzak denizlere açılmaz, çölleri aşmaz, dağların doruğuna tırmanmaz ?
Hangi gencin yüreği tatlı nefesli, güzel sesi ve büyülü dokunuşlu elleriyle ruhunu kendinden geçiren kızın peşinden dünyanın sonuna gitmez ?
Hangi varlık dualarını bir yakarış ve bağış olarak dinleyen bir Tanrı 'nın önünde yüreğini tütsü diye yakmaz ?
Dün kapısından geçenlere Aşk'ın sırları ve değeri sorulan tapınağın girişinde durmuştum.
Ve önümden çok zayıflamış, yüzü hüzünlü yaşlı bir adam iç çekerek geçti ve şöyle dedi :
"Aşk bize ilk insandan beri bağışlanmış bir güçsüzlüktür."
Yiğit bir genç karşılık verdi :
"Aşk bugünümüzü geçmişe ve geleceğe bağlar."
Ardından kederli yüzlü bir kadın hıçkırarak şöyle dedi :
"Aşk cehennem mağaralarında sürünen kara engereklerin ölümcül zehiridir.
Zehir çiy gibi taze görünür, susuz ruhlar aceleyle içer onu ; ama bir kere zehirlenince hastalanır ve yavaş yavaş ölürler."
Sonra gül yanaklı bir kız gülümseyerek dedi ki :
"Aşk Şafak 'ın kızları tarafından sunulan ve güçlü ruhlara güç katıp onları yıldızlara çıkaran bir şaraptır."
Ardından çatık kaşlı, kara giysili, sakallı bir adam geldi :
"Aşk gençlikte başlayıp biten kör cahilliktir."
Bir başkası gülümseyerek açıkladı:
"Aşk insanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgidir."
Sonra yolunu asasıyla bulan kör bir adam konuştu :
"Aşk ruhlardan varlığın sırlarını gizleyen kör edici bir sistir;
yürek tepeler arasında sadece titreşen arzu hayaletlerini görür ve sessiz vadilerin çığlıklarının yankılarını duyar."
Çalgısını çalan genç bir adam şarkı söyledi :
"Aşk ruhun çekirdeğindeki yangından saçılan ve dünyayı aydınlatan bir ışıktır.
Yaşam 'ı bir uyanışla diğeri arasındaki güzel bir düş olarak görmemizi sağlar."
Ve paçavraya dönmüş ayaklarının üzerinde sürüklenen güçsüz düşmüş çok yaşlı bir adam titrek bir sesle şunları söyledi :
"Aşk mezarın sessizliğinde bedenin dinlenmesi, Sonsuzluk 'un derinliklerinde ruhun huzura ermesidir."
Ve onun ardından gelen beş yaşındaki bir çocuk gülerek dedi ki:
"Aşk annemle babamdır, onlardan başka kimse bilmez aşkı."
Ve böylece Aşk'ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.
O anda tapınağın içinden gelen bir ses duydum:
"Yaşam iki yarıya ayrılmıştır: biri donar, biri yanar; yanan yarı, Aşk 'tır."
Bunun üzerine tapınağa girdim , sevinçle diz çökerek dua ettim :
"Tanrım, beni yanan alevin besleyicisi yap ...
Tanrım beni kutsal ateşine at ..."
Halil CİBRAN
Mutluyum!..
Çünkü yol yakınken dönüşlerim var…
Huzuruma şaşırmayın!..
Çünkü yarı yolda duranlardan, koşar adım gitmişliğim var…
Kızmayın aşktan caymışlığıma,
Benim karşıdan tanımama gibi bir özrüm var…
Gelsin hayat bildiği gibi, elinde ne varsa hayata dair.
Ötesi hiç bir şey ya da vesair...
Gerisi MİSAFİR!..
Hz Mevlana
Bunlar son satırlar…
Farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından,
ya da bir yağmur sel oldum sokağında,
sonra toprak çekti suyu…
Kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
Uyandın ve ben bittim…
Beni güzel hatırla!,
Çünkü; sevdim seni ben, herşeyini…
Sana sırdaş oldum, dost oldum,
koynumda ağladın.
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini,
beni üzdün, kınamadım.,
Alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım…
Beni güzel hatırla!
Sayfalarca mektup bıraktım sana.
Şiirler yazdım her gece, çoğunu okutmadım.
Sakladım günahını, sevabını içimde,
sessizce gittim…,
Senden öncekiler gibi sen de anlamadın.,
Beni güzel hatırla!
Sana unutulmaz geceler bıraktım,
sana en yorgun sabahlar…
Gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım.
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka,
söylenmemiş ‘Merhaba’lar sakladım her köşeye,
vedalar bıraktım duraklarda.
Ne ararsan bir sevdanın içinde,
fazlasıyla bıraktım ardımda.
Beni güzel hatırla!
Dizlerimde uyuduğunu düşün,
saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı,
mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
Alnından öptüğüm dakikaları…,
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün,
şaşırtmayı severim biliyorsun.
Bu da sana son sürprizim olsun.
Şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum,
beni güzel hatırla.
Gidiyorum…
Orhan Veli Kanık
Yürüdüm yürüdüm çok yollardan geçtim inan çok büyüdüm
Aç kapını lütfen,çünkü ben geldim
Çok üşüdüm, çok soğuk yerden geldim
Bana bana biraz gülümser misin?
Kimseye sormadım,yolu kendim buldum geldim
Simsiyahların içinden sana karbeyaz geldim
Beni biraz sever misin? Ben geldim!
Üstüm biraz tozlu, yolda çok düştüm geldim
Kalbim paramparça ama sana topladım geldim
Bir bilsen neler yazdım, hepsini yaktım geldim
Annemi bıraktım sana, kimsesiz geldim
Çocukluğumun söküklerini dikebilir misin?
Yanıma para almadım, beş kuruşsuz geldim
Yolda biraz acıktım ama sana,dayandım geldim
Camdım,kayaydım, tuz buz oldum geldim.
Beni tanrı'ya tekrar inandırabilir misin?
Bin kere öldüysem, bin kere dirildim geldim
Dönecek yerim kalmadı, herşeyi mahvettim geldim
Şimdi beni biraz sever misin?
Ben geldim!
Cem Adrian
Oğullarınıza Karşı cinse saygı duymayı öğretin
Karşı cinse saygı duymayı öğretin.
Gece yarısı evine dönen kadının aranmadığını öğretin.
Bir kadının omzuna arkadaş olarak da sarılabileceğini öğretin.
Dokunmaktan korkmamasını öğretin.
Sevmenin değer verme olduğunu öğretin.
Sahip çıkmayla, sahip olmanın farklı olduğunu öğretin.
Hiç kimseyi küçük görmemeyi öğretin.
Ama bunları ondan önce kendi içinizdeki çocuğa öğretin.
Albert Einstein
İşi el birliği bitirir
Birliği doğuran kuvvettir
Yalnız kişi güçsüz olur
Hepimiz olursak kuvvet olur
Bir iplikle kumaş,
Bir ağaçla orman olmaz.
El ele vermeyince,
Taş yerinden kalkmaz.
Birlikten kuvvet doğar.
Her insan hür yaşar.
İnsanların kalbinde,
Yardımlaşma taht kurar.
Güneş gibi ol şefkatte,merhamette.
Gece gibi ol ayıpları örtmekte.
Akarsu gibi ol keremde,cömertlikte.
Ölü gibi ol öfkede ,asabiyette.
Toprak gibi ol tevazuda,mahviyette.
Ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol.
Mevlana Celaleddin Rumi
Yıl On Kasım 1938
Bir rüzgâr eser;
Dolmabahçe önlerine doğru…
Ve bu uğursuz rüzgâr
Türk milletinin sevgilisi
Dünyayı titreten
Ata’mın peşinde
O çalıştırdı,
Elimizi kolumuzu,
Aydınlattı yolumuzu,
İzinde ilerleriz,
Damarlarımızda, kalbimizde,
Atam
Hüseyin Uysal
Ortaklar
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan hayatı yalnızca seyredeceksin.
Öyle bir hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan, anladım.
Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendimi bir sahnede buldum oynadım
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.
NIETZSCHE, Friedrich Wilhelm
Gidene kal demeyeceksin...
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır;
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme,
Yoksa değersiz olan hep sen olursun...
Tüm çevrendekiler kendinden geçip de
Seni suçladıkları anda soğukkanlı kalabilirsen
Herkes senden şüphelendiği halde
Onların kuşkularını hoş görebilirsen
Bekleyebilir ve beklemekten yorulmazsan eğer
Haksız şuçlamaya uğrarda karşılık vermezsen
Garez beslemediğin halde, gareze tahammül eder
Akıllıca konuşmaz fazla uysal görünmezsen
Düşünebildiğin halde
Kölesi olmazsan düşüncelerinin
Hayal kurma gücün olduğu halde
Tutsağı olmazsan hayallerinin
Eğer felaket ve saadetle yüzyüze gelirde
Bu iki sahtekârı aynı şekilde karşılayabilirsen
Tüm ömrünü adadığın şeylerin yılkıldığını görürde
Kırık dökük araçlarla yeniden yapabilirsen
Kalbini sinirlerini ve tüm vucudunu;
İş işten geçsede gayen için diriltebilirsen
Ve 'dayan' diyen iradenden başka bir gücün
Kalmadığı halde dayanabilirsen...
Ne dostların ne de düşmanların sözleri incitmezse seni
Gereğinden çok bağlanmadan saygı duyarsan herkese
Eğer her dakikanın doldurabilirsen altmış saniyesini
O zaman dünya da senindir, içindeki her şey de
Hatta daha çoğunu da ellerinde bulursun
Asıl önemlisi oğlum o zaman gerçek ADAM olursun...
Rudyard Kipling
Bir sözün varsa dilden yüreğe,hiç susma,
Görmen gerekiyorsa birini git yanına!
Okşaman gereken bir yürek varsa esirgeme elini,
Hayat çok zalim,
An gelir,
Elini,gözünü yolunu,yüreğini alır senden,
O zaman istesende,
Dokunamaz,
Göremez,
Gidemezsin…
Can yücel
Bunca zaman bana anlatmaya çalistigini, kendimi buldugumda
anladim.
Herkesin mutlu olmak için baska bir yolu varmis,
Kendi yolumu çizdigimde anladim...
Bir tek yasanarak ögrenilirmis hayat, okuyarak, dinleyerek
degil...
Bildiklerini bana neden anlatmadigini, anladım...
Yüreginde ask olmadan geçen hergün kayıpmış,
Ask pesinden neden yalinayak kostugunu anladim...
Aci doruga ulastiginda gözyasi gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım...
Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım...
Bir insani herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği
acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım...
Fakat, hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaslariyla birlikte sevinçler terkettiginde anladim...
Yalan söylememek değil, gerçegi gizlememekmiş marifet,
Yüregini elime koydugunda anladim...
''Sana ihtiyacim var, gel ! '' diyebilmekmis güçlü olmak,
Sana ''git'' dedigimde anladim...
Biri sana ''git'' dediginde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş
sevmek,
Git dediklerinde gittigimde anladim...
Sana sevgim simarik bir çocukmus, her düstügünde ziril ziril
ağlayan,
Büyüyüp bana simsiki sarildiginda anladim...
Özür dilemek degil, ''affet beni'' diye haykirmak istemekmis
pisman
olmak,
Gerçekten pisman oldugumda anladim...
Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymis, sevgi dolu
yüreklerin gururu olmazmis,
Yüregimde sevgi buldugumda anladim...
Ölürcesine isteyen beklemez, sadece umut edermis bir gün
affedilmeyi,
Beni afetmeni ölürcesine istediğimde anladım...
Sevgi emekmis,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar
sevmekmiş...
CAN YÜCEL
Geçmiş olan dünden hiç yad etme
Yarın da gelmemişken feryad etme
Düşünme geleceği de geçmişi de
Şimdi şen ol da yaşamı berbad etme
Ömer Hayyam
Adil davranmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun kaç para
Hırka , tesbih , post , seccade güzel ama
Tanrı kanar mı bunlara
Ey kör!Bu yer, bu gök, bu yıldızlar,boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
Ömer Hayyam
İnsan insanın kadrini bilmezmiş meğer
Anlaşılamadı gitti mısralarım
Çünkü; insanlar benim halime güler
Bense onlar için ağlarım
İnsan insanın kadrini bilmezmiş meğer
Birimiz gülsek, ağlıyor onumuz
Bizden kara değilmi geceler
Bari karınlık olmasaydı sonumuz
Nice insanlar gördüm ki ben
Dudaklarında en ateşli türküler
Barış içinde yaşamayı bilmeden
Bir savaş meydanında öldüler
Nice insanlar gördüm ki ben
Dudaklarında en bayağı şarkılar
Ve gözlerinde ihtiras ışığı eksilmeden
Birer ilah gibi yaşadılar
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Ruh yorgunuyum,
Gönül yorgunuyum,
Hayat yorgunuyum,
Öğrenmek, Bilmek, Anlamak,
Anlamamış gibi yapmak, Düşünmek, Hissetmek,
Tanımak, Tanık olmak, Katlanmak,
Anlayış göstermek, Görmezden gelmek,
Üzerinde durmamak, İdare etmek,
Üzülmemiş görünmek, Alışmak, Alışamamak,
Sabretmek, Katlanmak, Beklemek yorgunuyum.
Tam da artık bu memlekette hiçbir şey şaşırtmaz beni sanırken,
Her seferinde yeniden şaşırmak yorgunuyum.
Yüksek Topuklar/ M.Mungan
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.
W.SHAKESPEARE
Akan suyu severim ben
Işıldayan kari severim
Bir yeşil yaprak
Bir telli böcek
Yeşeren tohum
Güneşte görsem
Sevinç doldurur içimi
Bir günü
Güzel bir günü
Güneşli bir günü
Hiçbirşeye değişmem
Onun için savaşı sevmem
Onun için zulümü sevmem
Onun için yalanı sevmem
Bilirim yasamaz güneşte
Bilirim yasamaz yan yana askla
Ne haksizlik
Ne korku
Ne açlık
Necati Cumali
Asker ocağı Peygamber evidir derdin annem,
Bayrak, vatan, ülkü ile süt emzirirdin,
Besmelesiz su bile içermezdin,
"oğul haydi askersin Allah’a emanet ol,
Her koyun kurban olma, her kurban kabul olmaz,
Her erkek asker olmaz, her asker şehit olmaz” dedin.
Kınalı ellerine kurban olduğum anam,
Bak şehit oldum,
Mezar taşıma gel de ninni oku, türkü oku
Fatihalar gönder şehit oğluna anam.
Sinan Yağmur
Bakarken yüreğinin kabardığı,
Gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı...
Aşık olduğu bir eşi olmalı!
Sabah gözlerini açtığında,
yanında olduğunu görüp,
Şükürler etmeli Yaradana.
Koklamalı saçlarını uyuyan eşine şefkatle bakıp,
Usulca dokunmalı yüzüne,
Bir eşi olmalı insanın!
Varlığını hissedebilmek için.
Parmakları titremeli, incitirim korkusuyla.
Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü...
Kramplar girmeli midesine,
Onsuzluk aklına geldikçe!
Bir eşi olmalı insanın!
Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur O’nun sesini.
Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için.
Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği.
Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi.
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken eşi.
Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli.
Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine.
Bir eşi olmalı insanın!
Yüzüne baktığında, konuşmadan anlamalı derdini,
Tasasını, öfkesini, sevincini, coşkusunu...
Güven duymalı, herşeyiyle.
Başını göğsüne koyup, huzurla uyuyabilmeli,
Tüm düşüncelerinden arınmış olarak.
Babası, abisi, arkadaşı, dostu, sırdaşı, anası, çocuğu olmalı...
Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da...
Bir eşi olmalı insanın!
Sabah yolcularken işine, içi acımalı,
Daha yollarken özlemeye başlamalı.
Seni şimdiden özledim!
Bir eşi olmalı insanın!
Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla.
Gözleri yollarda kalmalı
Ve kapıyı çalmadan açmalı...
Aşkla karşılamalı,
Hasretle sarılmalı boynuna,
Özlemle koklayıp, öpmeli,
Yıllarca uzak kalmışçasına!
Bir eşi olmalı insanın!
Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın,
Bir başka özel, bir başka soluklanmalı her anında.
Verdiği hiç bir şeyin yeterli olmadığını düşünüp, kahrolmalı,
Daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli.
Bir eşi olmalı insanın!
Cennetten köşe almışçasına
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı...
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın!
Ben seni ölene dek seveceğim boş laf! Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim...
Can Yücel
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk,saygılı
Bütün yakınlarımız
Sizi yanlış tanıdı
Bitmeyen işler yüzünden
(sizi böyle olsun istemezsiniz )
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarında bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.
Behçet Necatiğil
Verdiğim değeri hak etmeyen insanları silmeyi…
Arkama dönüp bakmamayı…
Hiç kimse için kendime saygımı yitirecek bir şey yapmamayı
Gözyaşlarımın değerini bilmeyi…
Ve onları üç kuruşluk insanlar için harcamamayı…
Ben izin vermeden kimsenin beni üzmeyeceğini
Kendimin her şeyden önemli olduğunu
Zor oldu…
Geç oldu…
Ama öğrendim…!
Can Yücel
Ruh yorgunuyum,
Gönül yorgunuyum,
Hayat yorgunuyum,
Öğrenmek, Bilmek, Anlamak,
Anlamamış gibi yapmak, Düşünmek, Hissetmek,
Tanımak, Tanık olmak, Katlanmak,
Anlayış göstermek, Görmezden gelmek,
Üzerinde durmamak, İdare etmek,
Üzülmemiş görünmek, Alışmak, Alışamamak,
Sabretmek, Katlanmak, Beklemek yorgunuyum.
Tam da artık bu memlekette hiçbir şey şaşırtmaz beni sanırken,
Her seferinde yeniden şaşırmak yorgunuyum.
Yüksek Topuklar/ M.Mungan
Küsmek nedir bilir misiniz?
Küsmek Dürüstlüktür.
Çocukçadır ve ondan dolayı saflıktır.
Yalansızdır.
Küsmek; Seni seviyorumdur…
Vazgeçmemektir.
Beni anlatır Küsmek.
Kızdım ama hala buradayımdır.
Gitmiyorumdur, gidemiyorumdur.
Küsmek; nazlanmaktır, yakın bulmaktır,
Benim için değerlisindir.
Küsmek; umuttur, acabaları bitirmektir,
Emin olmaktır…
Yani, diyeceğim o ki:
Ben sana küstüm!
Nazım Hikmet
Çocuğumu yeniden yetiştirmem mümkün olsaydı,
Ona işaret parmağımı kaldırıp yasaklar koymak yerine, parmaklarıyla resim yapmayı öğretirdim.
Hatalarını daha az düzeltir, onunla daha çok yakınlık kurmaya çalışırdım.
Onu sadece gözlerimle izler, ona saat kısıtlamaları koymazdım.
Daha bilgili olmaya çalışır, ona daha şefkat gösterirdim.
Onunla daha çok yürüyüşlere çıkar, uçurtmalar uçururdum.
Ona karşı ciddi bir tavır içinde olmak yerine, onunla oyunlar oynardım.
Onunla kırlarda koşar, yıldızlar seyrederdim.
Onu daha sık kuçaklar, daha az hırpalardım.
Ona karşı katı davranmaz, onu daha çok yüreklendirirdim.
Önce benlik saygısı kazanmasını sağlar, bir ev sahibi olmayı daha sonra düşünürdüm.
Ona güce karşı sevgi duymak yerine, sevginin gücünü öğretirdim.
Diane Loomans
Ağladığında gözyaşlarını sileceğim
Koktuğumda kovacağım kötü düşünceleri başından
Endişelendiğinde umut vereceğim sana
Vazgeçmek istediğinde seni yüreklendireceğim
Yolunu aydınlatacağım
Sana söz veriyorum, sonuna kadar sözümde duracağım
Neden mi?
Çünkü hep arkadaşın olacağım.
Nicole Richie, Onbeş
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
" O olmazsa yaşayamam. " demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin O' nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
" O benim. " diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Sadece ucundan tutarak...
Can YÜCEL
Tersten yaşamak…
Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir...
Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel,
hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı?
Cami'de uyanıyorsunuz.
Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş,
İyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz,
Yaşlı, olgun, ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
Altmışlı yaslara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size,
Hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz…
Ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak ise başlıyorsunuz.
Herkes karsınızda el pençe divan...
Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.
Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.
Aman ne güzel günler başlıyor...
Derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor.
Bu arada babanız ortaya çıkmış, 'fazla çalıştın' diyor 'artık eve dön, işi bırak,
Okumaya basla, harçlığın benden olsun...'
Keyfe bakar mısınız?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor.
Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor.
Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.
Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor,
Araba kullanma derdi de yok artık.
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, 'evde otur, keyfine bak,
Oyuncaklarınla oyna' diyorlar.
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar,
hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.
Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık,
gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Veeeeee.
En güzeli deeee.
Günün birinde müthiş keyifli bir geceyle hayatiniz bitiyor...
Can YÜCEL